Mart ayı ile birlikte 2012 gezilerimize başladık. Yıllar önce Doğu Anadolu turunda gördüğümüz Kars şehrini, bu kez de karlar altında görmeyi istedik. Uçuşumuz hava muhalefeti nedeniyle iptal edilince, gittiğimiz gibi trenle döndük Kars’tan… Gidiş dönüş 60 saat tren yolculuğu sohbetle, kitap okumakla, etrafı seyretmekle ve uyumakla geçti.. Her ne kadar uzun ve karlı Ankara kışından bunalsak ta, karlı Kars teneffüs gibi geldi bana..
Eskiden trekking ve dalışla daha çok uğraşırken, daha çok ve sık yolculuklarım olurdu. Ayda 1 haftasonu dalışla geçerdi. Cuma gecesi otobüse biner, 10-12 saatlik yolculuktan sonra 4 dalış yapar, Pazar gece geri dönüp Pazartesi de zımba gibi işe giderdim. 1 ya da 2 haftasonu da yürüyüşler olurdu. Sırtımda çantayla 10-15 km yol yürür, Pazartesi enerji dolu ve neşeli bir şekilde masamın başında olurdum.
Sanırım yaşlanıyorum… Daha çabuk yoruluyor, daha sık mola verme ihtiyacı hissediyorum. Günlük telaşlar, yetiştirilmesi gereken işler derken zihinsel yorgunluklar bedensel yorgunluklara ekleniyor ve “biraz uzansam” derken buluyorum kendimi.. Hani şekerleme türevi bir uzanmak. Ki ben, haftasonları bile erken kalkarım; gün çabuk bitmesin, bereketli olsun diye..
Şimdi niye uzun uzun yorgunluklarımı anlattığımı soracaksınız. Çoğumuz aynı dertten muzdaribiz de ondan. Koşturup duruyoruz. İnka tapınağına çıkan Avrupalıların hikayesini bilirsiniz:
“Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyulup tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, “Hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? “Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…”
Bizler de çoğu zaman hikayedeki gibi ruhlarımızın bedenlerimize yetişemediğini unutup koşturmaya devam ediyoruz. Durup soluklanmaya, etrafa bakmaya, iç sesimizi dinlemeye vaktimiz yok. Hayat alelacele geçiyor. Oysa aceleye ne gerek var? Hayat biz nasıl istersek öyle geçer, hızlı ya da yavaş… Trende etrafı seyrederken, Kars sokaklarında dolaşırken hep bunu düşündüm. Yıllar geçmiyor, ömrümüz geçiyor ve zamanı genişletip ömrümüzü uzatacak şey bizim seçimlerimiz.. Arada teneffüs yapmak için kendinize izin verin…
Sevgimle kucaklarım…
2 Comments
ah çiğdem hanım ahh.. keşke tenefüs yapabilecek kadar bile şansım olsa. geçinmek ve geleceğimiz için para biriktirmek için çalışmak zorundayım, işte ise yıllık 14 gün olan iznimizi bile kullandırmıyorlar ve haftada 6 gün 11 saat çalşıyorum.. hayatın bana biraz süni teneffüs yapmasını diliyorum tabi sizi okuyarak ve inanarak olumlu düşünmeye çalışıyorum. benim durumumda olanlara öneriniz var mı?
Merhabalar,
Allah içinize sindirsin.Darısı tüm isteyenlerin
başına.Sevgiler…