Geçen haftaki “Kimliklerimiz” yazısıyla ilgili posta kutuma pek çok mesaj geldi. “Aynı ben / tıpkı beni anlatmışsın / yazdıklarını okurken kendimi seyrediyor gibi oldum……” diyen pek çok mesaj. “Bu tip yazıları daha çok yazmalıyım.” diye düşündüm. Çünkü insan böylece, sadece kendi başına geldiğini düşündüğü şeyleri başkalarının da yaşadığını görüyor. Bu “Yalnız değilmişim / bir tek benim başıma gelmiyormuş” düşüncesi insana garip bir rahatlık veriyor.
Buradan hareketle son haftalardaki çalışmalarımızı düşündüm. Bakın neler çıktı:
* En bilgili diyetisyene fark atarım, neredeyse bu işin kitabını yazacağım. Hangi besinde ne var – neye iyi gelir, hangi gıdalar birlikte yenir ya da yenmez, hepsini biliyorum. Hele kalorileri gözüm kapalı sayarım. Ama iş uygulamaya gelince çuvallıyorum. Pazartesi başlanan diyetler Salı hüsranla bitiyor; kendimi koca bir tabak makarnayı yerken buluyorum. Neyin açlığı bu, doymayan ne anlamıyorum!…
* İçindeki bilmem kaç bin tane zararlı maddeyi ezbere biliyorum, çektiğim her nefesle bedenime nasıl zarar verdiğimi de biliyorum. Ah bir de çocuklar “sigara kokuyorsun” demiyorlar mı, işte beni asıl yıkan o.. Ama işte arkadaş oluyor bana, sevinçte de üzüntüde de yanımda. Neyi tamamlıyor, nedir bu eksikliğim anlamıyorum!…
* Her ay başı başka bir kabus.. Nasıl olsa tutturamıyorum deyip bütçe yapmayı bırakalı çok oldu. Çoluk yok çocuk yok, ev geçindirmiyorum, aileme de katkım yok; bir de borç içinde yüzdüğümü söylemeye utanıyorum. “Ee nereye gidiyor bu paralar?” derseniz ortada bişey de yok. Ama insanlara yemek ısmarlamak, hediyeler almak, hatta bazen de borç vermek iyi hissettiriyor. Neyin yokluğu, neyi elde etmeye çalışıyorum anlamıyorum!…
* Eşime / sevgilime bişey söylerim de kalbini kırarım diye ödüm kopuyor. Hatta kendi isteklerimi “kabul etmez / itiraz eder / hoşuna gitmez” diye söylemeye çekiniyorum. Gerçi bu beni biraz üzüyor ama olsun. Ne isterse yapıyorum. Neyin çekingenliği bu, neden kendimi ifade etmek bu kadar zor, niye her dediğini yapmak zorunda hissediyorum anlamıyorum!…
Bunları okumak size nasıl geldi bilmiyorum. Tanıdık bişeyler var mı satır aralarında? Aslında demek istediğim, özünde üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşıyoruz. Yaşadığımız yer, o yerdeki kişiler, sözler / davranışlar değişiyor. Ama özünde aynı anafikir etrafında dönüyor hikaye. Yalnız değiliz, yalnız değilsiniz!.. Çıkın artık şu kurban psikolojisinden, bu sizin hayatınız, başrolde siz olmalısınız. Ne zaman konuşmak isterseniz, ben burdayım 🙂
Sevgimle kucaklarım…
3 Comments
Bunları okumak bana; ‘ayy bende böyleydim’ dedirtti..
Neyse ki ‘di’li geçmiş zaman:)
Siz çok sağolun Çiğdem Hanım..Yoluma ışık oldunuz.
Günaydın Çiğdem hanım,
burdan size ulaşamıyorum üye oldum ama giremiyorum,
neden bütün olumsuzluklar bana geliyor ki
bakın siteye giriyor ama girişi bile beceremiyorum
🙁
İlkaycım, evet onlar -di’li geçmiş zamanda kaldı; şimdiki zamanda herşey akıp gidiyor. 🙂
Neslihan hanım, yorumlar onaylanmadan yayınlanmıyor, o yüzden ulaşamadığınzı düşündünüz sanırım. Üye olmuşsunuz, mailinize gelen şifreyle giriş yapabilirsiniz. Yardımcı olmamı istediğiniz başka bişey varsa ncigdematabey@gmail.com ‘a mesaj atabilirsiniz.
sevgilerimle…