Okulların tatile girmesiyle birlikte yılsonu gösterileri – mezuniyet törenlerinin bolca yaşandığı bir ay oldu Haziran..
Açılışı ilkokul 4’e geçen büyük yeğenimin bale resitali ile yaptık; kalktık Ankara’dan İstanbul’lara gittik. Gösteri sabahından itibaren şaşkınlık verici şekilde sakindi. Kardeşime “ne kadar sakin, hiç heyecanlanmadı” dedim; “yok aslında heyecanlı ama böyle zamanlarda sessiz sakin oluyor” dedi. Yine de provalar boyunca, aradaki molalarda ve gösteride son derece sakin, güvenli, ne yaptığını bilen ve “işte bu!” dedirten bir havası vardı. Bir görüşmeye giderken, toplantıya girerken, sunum yaparken ya da tanımadığımız insanların arasında ne kadar heyecanlı, güvensiz, tedirgin, hatta bazen “korkak” olabildiğimizi düşündüm. Oysa bu duygular bilinçaltına yerleşmeden önce herşey o kadar doğal akışında ve kolay oluyor ki…
Kuğu Gölü Süiti’nin sergilendiği resitalde bizim kuzu çok güzel bir “kuğu” oldu.
Resitalden 1 hafta sonra anaokulunu bitiren yeğenimin mezuniyet töreni vardı. Minicik çocuklar diplomalarını almak için cübbeleri içinde kocaman bir güvenle çıktılar sahneye. Nasıl büyük bir iş başarmışcasına kendilerinden eminler, nasıl “başardım” havasındalar… Sanırsınız üniversiteden mezun oluyorlar, o kadar yani… Mezuniyet töreni münasebetiyle hazırladıkları gösterilerini de aynı şekilde gururla sundular. Ben de gözyaşlarıyla izledim, yaşlanıyorum sanırım.. 🙂 Törenden sonra yeğenim tüm aile efradının kulaklarına tek tek eğilip “beğendiniz mi, nasıl oldu, güzel miydi?” diye sormayı ihmal etmedi. Ee insan takdir bekliyor tabii.. 🙂
Minik kuzu ilk diplomasını eve sevinçle götürdü.
Kapanışı komşumuzun kızının keman konseriyle yaptık. Kurstaki tüm çocuklar yıl boyunca öğrendiklerini büyük bir özenle sergilediler. Boylarının yarısı kadar kemanları ustalıkla çaldılar. Bizim komşu kızı da “Gülnihal” adlı eseri büyük bir ciddiyetle ve vakurla çaldı. O kadar çalışmış ki notalara bile bakmadı. Konser sonunda sanatlarını icra etmiş olmanın mutluluğuyla selamladılar bizleri…
Kemancı kuzu, tatilde de kursuna devam ediyor.
Çocuklarınıza “yapamazsın, edemezsin, boyun yetmez, yaşın küçük, aklın almaz, sen sus, sen bilmezsin” demeden önce lütfen düşünün: Cesaretlerini kırıcı en ufak bir söz ya da davranış, 30 yaşına gelip de hala bişeyler için debelenmelerine neden olabiliyor. Ya da bişeyleri niye yapamadıklarını anlamaya çalışıyorlar. Mesela bana küçükken “büyükler konuşurken küçükler susar” dendiği için doğru bildiğimi söyleyemediğim ya da söylemeye endişe ettiğim çok zaman oldu. Kendinize bakın, eminim sizin de vardır böyle çocukluktan kafanıza yazılan kodlar.. Büyüyünce bulmak zaman alıyor, zahmetli ve yorucu oluyor; iyisi mi çocukların zihinlerini böyle kodlarla doldurmayın…
Sevgimle kucaklarım…
3 Comments
Merhaba Çiğdem Hanım,
Çok hoş bir yazı yine. Minikleri kutluyorum. Çok hoş ve gerçekten özgüvenli görünüyorlar. Allah bağışlasın. Başarılarının devamını diliyorum. Beynimizdeki bu kodları kendimiz nasıl bulabiliriz ve tamiri mümkünmüdür? Cevap için şimdiden teşekkürler.
Gözde
[…] Geçen yazımda çocuklarımıza bişeyler söylerken dikkatli olmak gerektiğinden bahsetmiş ve çeşitli korkuların bu yaşlarda bilinçaltına yerleştiğinden söz etmiştim. Bu yazıda yine çocuklarla devam… […]
[…] Geçen yazımda çocuklarımıza bişeyler söylerken dikkatli olmak gerektiğinden bahsetmiş ve çeşitli korkuların bu yaşlarda bilinçaltına yerleştiğinden söz etmiştim. Bu yazıda yine çocuklarla devam… […]